27 Temmuz 2014 Pazar

Jorge Luis Borges ''ŞİFRE''

BORGES şiirlerine felsefi şiir alanından bakılmalıdır .BORGES'in hayatı anlamlandırmaya çalıştığı şiirler şiirsel form bakımından başarılı değildir yani şiirlerin orijinallerini okuma şansımız olmadığından çevirmenin yeni şiirleriyle de karşılaşma olasılığımız yüksek.Eseri okurken şiirler başka dile çevrilemez tezi daha da güçlendi zihnimde ya da şiir ille de çevrilecekse başka bir dile, çevirmeye çalışanların özel bir alan eğitimi almaları şart .Kısaca Borges'in şiirleri sadece derin anlamları  için okunmalıdır.  

“Borges, günümüz okurlarına; sevdiklerimizin sesleri ve sözlerinin, rüyalardan ve başka âlemlerden daha büyülü ve gizemli olduğunu söyler: Güzellik; dünyevi bir aydınlanma, mutluluk, idrak ve farkındalıktır. Borges büyülü dünyamızın klasik sesidir.”
                                                JULIO ORTEGA

                                                                                                                  



25 Temmuz 2014 Cuma

Sabahattin Ali ''İçimizdeki Şeytan''




               ''İçimizdeki Şeytan'' adlı romanında Sabahattin Ali'nin dili,üslubu,betimlemeleri ve romanın omurgasını teşkil eden yoksulluk ve sahipsizlik kaynaklı kırık aşk hikayesi okurun beğeneceği türden . Ömer ile Macide'nin hüzünlü aşk hikayesini işleyen yazarın dönemin milliyetçi aydınları ile de polemiğe girmekten çekinmemesi  eserin edebi kıymetini azaltıyor. Nitekim  Atsız ''İçimizdeki Şeytanlar'' adlı makalesinde ''Kirye Sabahattinaki!.. Yahut fikirlerine ve irfanına göre Yoldaş Sabahattin Aliyef!.. Sen, kanı bozuk Oflu Rum dönmesi ve marksın fikri veledi!.. 
şeklinde sertçe bir cevap veriyor ve Profesör Hikmet'in tarihçi Mükrimin Halil , muharrir İsmet Şerif'in Peyami Safa ve  Tatar suratlı herifin ise ya profesör Zeki Velidi, yahut Abdülkadir İnan olduğunu söyleyerek Sabahattin Ali'yi yerden yere vuruyor .


               Romandaki Ömer karakteri Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sındaki Raif Efendiyi hatırlatıyor daha doğrusu her iki kahraman da yazarın özelliklerini taşıyor. Müzik dersi muallimi Bedri ise aşkı için her türlü fedakarlığı göze alan ideal bir dost . Ömer'in arkadaşı Nihat'ın, Atsız'dan esinlenerek karakter özelliklerinin çizildiği söylenebilir, aynı şekilde baba parası yiyen şairin Necip Fazıl olduğuna dair iddialar da ileri sürülebilir. 

ALINTILAR 

Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizdeki şeytan yok... İçimizdeki aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var..."



Bir insanın bütün varlığı ile karmakarışık ruhu, esrarı çözülmemiş vücudu, arzuları, itiyatları, ihtirasları, hulasa her şeyi ile size teslim olması, size iltihak etmesi (katılması) ne muazzam bir şeydir! Bunu tamamıyla anladığınızı biliyorum. Bunun karşısında lakayt kalamayacağınızı da biliyorum. Hiçbir insan seven bir insanın karşısında alakasız olamaz. Dünyanın bu en harikulade hadisesi karşısında kimse hareket ihtiyarına (davranış özgürlüğüne) malik değildir. Buna hakkı yoktur. Nasıl muhtaç olduğumuz havayı istemem demeye, mekân içinde bir yer işgal etmekten vazgeçmeye kuvvetimiz yoksa bize verilen bir aşkı almamaya da iktidarımız yoktur." 



"İnsanların en zayıf yanları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir. Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden, inanmak için çırpınan kalabalıktır." 
 (s.252)


FAHRENHEIT 451 ray bradbury

                 

            1984'ü beğenerek okuyanlar distopya türünün bu örneğini de es geçmeyeceklerdir .
Fahrenhıet 451'de görevi kitap yakmak olan itfaiyeci guy Montag,17 yaşındaki kızla tanışınca yaşamın içindeki yönetimsel kısır döngüyü fark edecek ve artık etrafına daha eleştirel bakabilecektir .

         “kitap, üzerine yönelmiş dolu bir silahtır” ve “Onlara felsefe ya da sosyoloji gibi şeyler verme, o zaman mutsuzlukları artar” fikrindeki egemenler, kitap bulundurup düşünen insanları da yok eden baskıcı bir yönetim kurmuştur.
         Sistemle kavgalı olduğu için kaçmak zorunda kalan kitap adamlara dikkat  !

VİRGİNİA WOOLF ''DALGALAR''



                   


        eser, yazar tarafından dalgaların sesi dinlenerek ve yüksek sesle okunarak tekrar tekrar oluşturulmuştur. 

         mrs Dollaway adlı eserinde ...'sanki sadece o görsün diye güzel bir gül açmıştı'' diyen Virginia Woolf,''Dalgalar'' adlı eserinde şiirselliğin zirvelerine çıkıyor .

          yazarın asıl amacı aynı anda hem roman,hem tiyatro,hem şiir olabilen bir eser oluşturmaktır. 
           
         şuur akışı tekniğinin önemli baş yapıtlarından olan bu eser üç erkek ve üç kadından oluşan daha doğrusu oluşmayan karakterleriyle içsel bir dünya oluşturmuştur bu özelliğinden dolayı roman mı değil mi tartışmasına konu edinilebilir.

Dr.Morea'unun Adası H.G.WELLS


insanlara bakıyorum ve dehşete düşüyorum. ..sanki içlerindeki hayvan sürekli dalgalanip kabarıyormus gibi geliyor . 



Kahramanımız  Edward Prendick geçirdiği bir gemi kazası sonucunda kendisini  kimselerin uğramadığı volkanik bir adada bulur. Ama şansına, ada pek ıssız sayılmaz: Kendisini deneylerine adamış bir bilim adamı olan Dr.Moreau , alkolik asistanı Montgomery, onun tuhaf hizmetkârı M'ling ve Moreau'nun korkunç deneylerinin ürünü tuhaf yaratıklar.
Prendick, adanın içindeki ormanlarda pusu kuran tehlikelerin arasında çıktığı yolculuklarda garip ayinlerle, Kanun'la karşılaşacak, yeni ve tuhaf arkadaşlar edinecektir.


Dört ayak üstüne inmemek; Kanun budur. Biz insan değil miyiz?”
“Suyu emerek içmemek; Kanun budur. Biz insan değil miyiz?”
“Balık ya da et yememek; Kanun budur. Biz insan değil miyiz?”
“Başka insanları kovalamamak; Kanun budur. Biz insan değil miyiz?”



mekani ada olan romandan ne bekler ki okuyucu, egzotik bir tat mi? egzotik bir tat arayanlarin beklentileri boşa çıkacak . #bilimkurgu türünde yazılmış #ingilizedebiyati na ait bir eser ...kanun kavramina dikkat !

20 Temmuz 2014 Pazar

Yusuf Atılgan ‘’Aylak Adam’'


             
                 

                  ''Birden kaldırımda koşan kalabalıkta onun olabileceği aklıma geldi,içimdeki sıkıntı eridi’’ diye başlamış Yusuf Atılgan ‘’Aylak Adam’’ adlı romanına.Kalabalıkla arası iyi olmayan ve içindeki sıkıntı bir türlü erimeyen kahramanımız C, çağdaş bireyin trajedisiyle gez-erek arz-ı endam ediyor eser boyunca.Kalabalık karşısında yabancılaşmış ve yalnız kalmış ‘zengin değil ama paralı’ bir gencin bohem yaşantısını işlemiş Yusuf Atılgan ‘’Aylak Adam’ında .C, asla bulamayacağı gerçek sevginin peşinde asi,aykırı,uyumsuz biri olarak kara karınca olmayı reddeden bir genç aydın yalnızlığını bireyselleşme sorunu olarak yaşıyor.  
İÜ’de Edebiyat Fakültesinde okurken, A.H.Tanpınar üç yıl hocalığını yapmış Yusuf Atılgan’ın nitekim ‘’en büyük şansım Tanpınar’ın öğrencisi olmam’’ diye açıklıyor yazarlıktaki başarısını.
Bol bol Kafka ve Proust okurmuş yazarımız ayrıca Aylak ADAM’a sinmiş Freud ve Satre etkisinden de bahsedebiliriz.Kahramanımız C’nin mutsuz,huysuz ve sıkılgan olmasının sebebini çocukluğunda aramalıyız. C’nin küçüklüğündeki BABA ve Zehra Teyze figürleri Freud düşüncesinin yazardaki izlerine götürür bizi.C’nin roman boyunca kulak kaşıması malum olayda babasının kulağını yırtmasıyla alakalıdır.Aylak Adam’ın Satre’nin ‘’Bulantı’’sıyla ilişkilendirilmesi de eserin varoluşsal kaygıyla yazıldığı tezini destekler.   
                60’larda Yusuf Atılgan’a yapılan ile  70’lerde Oğuz Atay’a  yapılan arasında bir fark yoktur.O dönem Edebiyat çevrelerinin hakim unsuru ‘’toplumcu gerçekçiler’’ bu yazarların toplumsalı göz ardı ettiğini bireye odaklandığını düşünerek dışlamışlardır oysa Yusuf Atılgan TKP üyesidir.Bu uğurda hapis yatmış ve çok sevdiği öğretmenlik mesleğinden olmuştur.Köye yerleştiği halde köy gerçekçiliğiyle ilgili romanlar yazmadığı için yani edebiyat alanında yoldaşlarından farklı düşündüğü için eleştirilere maruz kalacaktır.Nitekim Orhan Kemal:  
 “Aylak Adam’ı okudum. O da güzel roman doğrusu… Oğlanın romancı dokusu var. Kumaş iyi kumaş… İşçilik güzel… Beliriyor… Ama romanın meselesi ne? Getirdiği yorum ne? Bir delikanlı var, geliri kıyak… Bir çevresi var… Baylan çevresi sanki… Ressamı var, şairi var,
kızı var, oğlanı var… Fındıklı apartmanları, Akademi züppeleri… Sanat, manat; aşk hepsi var… Ve oğlan aylak… Sevimli, hoş bir avare… Ama biraz filozof… Bunalan genç adamlar ve meyhaneler… Ve bu adam yaşıyor… Sevişiyor… Güzel… Romanın kapağını kapatınca bana vermek istediği, bana duyurmak zahmetine katlandığı mesaj ne?.. Kaypak bir mesajı var ama, bir roman için, hem de iyi bir roman için bu yetmez.’’demiştir.
Aylak Adam’da Yusuf Atılgan şuur akışı tekniği,1. ve 3.tekil kişi anlatımlar,mektup ve günce olmak üzere anlatımı renklendirecek her yolu deniyor ve kendine özgü bir tarz içinde dili kullanıyor
Yusuf Atılgan az ve öz yazan bir edebiyatçı belki de kıymet-i harbiyesini buna borçlu.Aylak Adam’ı intiharla bitirmeyi düşünmüş ama fazla dramatik olacağını düşünerek bundan vazgeçmiş .Romanın son cümlesi ise şöyle’’Sustu.Konuşmak gereksizdi.Bundan sonra kimseye ondan bahsetmeyecekti.Biliyordu anlamazlardı .
                                     

                                    ALINTILAR
"...Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz."
 (Syf.10)
''...Sonra insan kendinin değil, o yerin isteğine uygun yaşamaya başlardı.'

(Syf. 72)